19 Ocak 2014 Pazar

American Hustle


Duvarımdaki Düşünce Bulutları:
İlk aklıma gelen David O. Russel'ın kesinlikle film yapmayı sevdiği. Sahnede biz olmasak da eğlenecek olan müzisyenlerin her zaman en iyi performansı sergileyenler olması gibi, bunun sonucu da Russell'ın iyi filmler yapması.
Oyuncu kadrolarındaki benzerliklerinden, en yakın zamanda izlediğim David O. Russell filmi olmasından ve son olarak benzer Oscar takdirlerine sahip olmalarından olacak, American Hustle'ı izlerken kendimi Silver Lining Playbook ile karşılaştırma yaparken buldum sürekli. İkincisinde en beğendiğim şeylerden biri, karakterlerin sıkışmışlık duygusunu üzerine alınıp, benzer bir kaçma isteğine sahipmişçesine yakın ve hareketli olan kameraydı. American Hustle'daki üzerine alınma, benzer bir şekilde yine bir üzerine alınma - hikayenin hissiyatı filmin anlatımına yansıyor ama, bu sefer biraz daha sofistike. Zira bu sefer okuması kolay bir kamera hareketinden değil, hikayenin temalarından biri olan 'inandırıcılık' kavramının film anlatımında da yer edinmesinden bahsediyorum. Karakterlerine birbiri ardına ve düzensizce hikayeyi anlattıran film, bu açıklığı ile hiçbir karakter bizi/kamerayı aldatmıyormuş hissi uyandırıyor seyircide. Sanki bir süprizle karşılaşmamız mümkün değil, ki zaten bu önemli de değil, çünkü karakterlerin derdi, tek derdi, hikayelerini anlatmak; bizimle bir ilgileri, bizi manipüle etmek gibi bir dertleri yok.
Ve bunun sonucunun da, bizi ters köşeye yatıran ya da beklediğimizi yapan hikaye ile pek bir alakası yok. Asıl sonuç, filmin bu tavrının birbirleri arasında çok yumuşak geçişler yapan hatta zaman zaman sakince içiçe geçen hikaye katmanlarına yol açması. Asıl sonuç, (her) hikayenin, eğer dürüst anlatılırsa görebileceğiniz farklı yönleri olması. Asıl sonuç, bunun hem bir suç, kandırmaca filmi, hem üstü kapalı aşk aforizmaları, hem kaybedenler hikayesi, hem de yıkılan Amerikan Rüyası dramı olması; daha önemlisi, bunların hepberaber, aynı anda olabilmesi.

Oscarlık Yorumlar:
Amy Adams tartışmasız oscarlık bir şekilde yıldızlaşsa da, bana kalırsa filmdeki oyunculuğu işte tam da oscarlık: "abartılacak bir şey yok ama hadi tamam." Jennifer Lawrance'u film boyunca "tamam şimdi abartıya kaçacak, bozacak" diyerek izledim, bir kez bile yapmadı ve Silver Linings Playbook'da değil ama bu filmdeki performansıyla kesinlikle çok iyi bir oyuncu olduğunu kanıtladı. Christian Bale, Oscar düzçizgisinde, yani -rolünün olması gerektiği gibi, daha fazlasını vermeden- iyiydi. Bradley Cooper, yakışıklı surattan fazlası olduğunu zaten kanıtlamıştı, daha fazla bir şey yapmadı, yine sadece kanıtladı.



Kalbimden Geçen Afişler:
Ucuz bir kurutemizlemecide, dönüp duran ve onlara ait olmayan kıyafetlerin tam ortasında kendi zenginliklerinin planını (henüz kafalarında) yaparken, aşkın tanımını yaptılar. Dedi ki Irving, "bir sırrımız var sanki, sanki sadece biz anlıyoruz." Filmden bir sahne aklımda kalacaksa, bu sahne olabilir o; tamamen aşk tanımlamalarını, açık seçik ya da sembolik halleriyle, çok sevdiğimden. Bir sır tutmak gibidir hakkaten aşık olmak, bazen. Bazen de anlamadan, hiç anlamadan, sadece birbirine gülümsemektir karanlıkta / az ışıkta. Olabilir. O da bende kalsın.

Hiç yorum yok: