17 Ağustos 2009 Pazartesi

Everything is Illuminated

Geçmişi anlamaya çalıştı, ve unutmamak istedi. Unutmamak istedi çünkü, bir gün birileri gittiğinde, bittiğinde birşeyler; hayat onlar hiç yokmuş gibi devam etmemeli. Etmesin istedi.
Ne kadar korkunç, unutmak. Hatırlamamak ne kadar kötü; nelere güldük, hangi eşyalar yere düşüp kırıldı da neler hissettik ve hangi topraklara basmak ayaklarımızı acıttı ama elledik yumuşacıklardı. Hepsini duvarlarina asmak istedi, bütün hikayelerin bütün anılarını, bütün kişilerin bütün ayrıntılarını. Çünkü çok korkunç unutmak.
Ve aramak için uzaklara gittiğinde, nedenleri nasılları, hikayelerin bütününü; bütün duvarları gülümsediler ona. Çünkü önemli değil kimdi fotoğraftakiler, ya da önemli değil fotoğrafları duvarlara asmak; Bütün o hikayeler, katmerlenip zaten bu hikayeyi yazdılar. Bütün cümleler, dün söylenenlerin devamı, dün söylenenlerin diğer yarısı, sebebi. Ve onlar da kendi dünlerinin, ve onlar da kendi dünlerinin..
Ters çevirip çevirip giyiyoruz giysilerimizi, içimizdeki dışımızdakimiz, dışımızdaki içimizdekiz; çünkü hepsi aslında tek bir kocaman hikaye. Dün ne geldiyse başımıza, ve dün hangi ülkeleri gezip gördüysek bugün de aynı fotoğraflardayız; içimiz dışımız, yanı başımızda taşıdığımız anılarımız. ayrıntılarımız. geçmişimiz, geçmişimizi kuran kahramanlarımız.

Hiç yorum yok: