21 Ocak 2010 Perşembe

Oyun

...

Pelin Esmer’in yönetmenliğini yaptığı Oyun adlı belgesel, Mersin’in Arslanköyünde sadece köylü kadınlardan oluşan, onların yazdığı, oynadığı ve de onlar hakkında olan bir tiyatro oyunun hazırlanış hikayesi. Bir cümleyle özetlenebilecek filmin içeriği, bu özetin ilgi çekiciliğinden çok daha fazlasını barındırıyor aslında. Oyun, Arslanköy’ün kadınları tarafından gösterilen tepkinin hikayesi, üstelik hayat gibi zorlu bir rakibe karşı olan tepkinin; Oyun, kendi içinde oynanan tiyatro oyununun barındırdığı hayatların hikayesi; ve de en önemlisi, bir değişim hikayesi. Dolayısıyla söylediği çok şey var, ve üstü kapalı ya da açıkça kurduğu cümlelerin hepsi de, öznesinin tekilliğinden kolayca kurtarılabilecek, genel gerçekler.

Oyun’un en ilgi çekici yanlarından biri, kadınlarının kararlılığını ve sergiledikleri oyuna, dolaylı yoldan da kendi hayatlarına bakışlarını izlemek. Esmer, aslında onların hayatlarının zorlukları hakkında bir film yapsa da, kalbimizi parçalayan, onlara acımamıza yol açacak hiçbir sahne görmüyoruz. Aksine film, tarla dönüşü kamyonetin arkasında göbek atan kadınlarla başlayıp, sahnede alkışlanan ‘amatör oyuncularla’ son buluyor. Bir anlamda alışık olduğumuz ezilen ve bunu dile getirmekten de çekinen köylü kadın görüntüsü yerine; kendi hikayesini anlatmak için yarışan, yaşadıklarının bilincinde olan ve ağlayıp sızlamak için değil, paylaşmak ve birşeyler yaratmak için konuşan kadınlardan oluşan bir topluluk var karşımızda. Daha en başından, ‘ben hiç okumadım’ diyen kadınları izliyoruz, ‘şimdi ise bunu yapacağım; o okulun kapısından geçemiyordum daha önce, ama şimdi kendi evimmiş gibi, hergün gireceğim o okula.’

Oyunlarının kapanış repliğinde de dile getirdikleri gibi, artık birşeyler değişsin istiyorlar köylerinde, kendi yaşadıklarını başkası yaşamasın. Kocaları dövmesin, evden kurtulmak için tanımadıkları bir adamla kaçmak zorunda kalmasınlar, okuyabilsinler, ezilmesinler, değer görsünler. En başından da, dört elle sarılıyorlar oyunlarına; yemeğin, çocukların, kocanın ve tarla işinin arasına sıkıştırarak, hatta onlara ayırdıkları zamandan çalarak. Fakat, dediğimiz gibi, Oyun, oyuncularının hayatları hakkında bir belgesel aslında ve bu dokuz kadının da, bireysel olarak orada bulunmalarının bir sebebi var. Film ilerledikçe biz de, oyunun bu kadınların hayatındaki asıl değerini görmeye başlıyoruz. Oyun bir varoluş sebebi oluyor, ve o varoluşu kanıtlama aracı. Öyle olması gerektiği için değil, kendileri seçtiği için bir işe dört elle sarılma sebebi oyun, değişim sebebi. Kadınların hepsi de, kendi hikayeleri, bir şekilde, oyunu oluştursun istiyor hatta bu konuda korkusuz davranırken; Oyun, artık bir ifade biçimi, bir ses çıkarma yöntemi haline geliyor. Öyle bir yöntem ki bu; herkesin önünde, sahnede; yüksek sesle, yazılı bir yerden ezberlenmiş, çalışılmış, üzerinde uğraşılmış ve düşünülmüş.

Hayatı boyunca öğretmen olmak istemiş, üstelik bu hayalinden de hala vazgeçmemiş kadınlardan biri, tam da oyunda öğretmen rolünü aldıktan sonra, öğretmenliği sevme nedenlerinden birini anlatıyor ve öğretmenin velilerin karşısında duruşu hoşuma gidiyor diyor. Şimdi, bu tiyatro oyunu, oyuncularının duruşu oluyor; bu köyün hikayesini anlatmaktan, dertlerini görselleştirmekten öte, bu duruş, kendilerine güvenlerinin sebebi oluyor kadınların. Zeynep’in kocası, Zeynep tiyatro çalışmaya başladıktan sonra değişiyor; ya da daha önemlisi ve de bunun sebebi; Zeynep değişiyor tiyatro çalışmaya başladıktan sonra; kendisi anlatıyor, “Mustafa, ben artık eski Zeynep değilim dedim”diyerek. Bu değişim, bu duruş değişikliği, belgeselin en başından beri gördüğümüz, ve de bizi şaşırtan, güçlü kadın görüntüsüne rağmen varoluyor üstelik. En başından beri, zaten, hiçbir kadın böyle gelmiş böyle gider demiyor bize/kameraya, ya da koşulsuz kabul etmiyor hayat hikayesini. Yine de, tiyatro, şimdi; görüntüleri, ses çıkarma sebepleri ve de sesleri oluyor bu kadınların.

Tam da bu noktada, oyunun varlığı ile belgeselin varlığı benzeşiyor. Tiyatro üzerinden kadınlığın dertleri anlatılırken, tiyatro bu içeriğinin çok daha ötesinde bir amaca hizmet ediyor, aynı Mersin’in bir köyündeki tiyatro hazırlığından çok daha fazlasını anlatan belgesel gibi. Kadınların oyundan aldıkları güç, bir manada, öznelerinin belgeselden aldığı gücü temsil ediyor, ve belgesele görünenden öte bir anlam yüklemiş oluyor.

...



Hiç yorum yok: