Bu yazı filmin bazı gelişmelerini ele vermektedir.
Ne Aşırı Ne de Gereksiz Olmayan Bir Şatafat
Biraz yönetmenin
müzikal geçmişinden, biraz bir ‘moda trendi’ haline gelen 20’ler görselleri,
biraz da başta aynı zamanda filmin prodüktörlerinden biri olan Jay Z olmak
üzere popüler şarkıcıların imzası olan müziklerinden dolayı, Muhteşem Gatsby
betimlemesinde sıkça kullanılan stilize olma durumunun abartısı olacağı
beklentisini uyandırmıştı bende. Ancak bir taraftan da Luhrmann’ın kurduğu görsel dünyaların ihtişamı
hakkındaki ünü, aynı bu yazının ilk cümlesi gibi gereksiz değil ama kesinlikle şatafatlı bir film vaad etmekteydi. Ve fakat Muhteşem Gatsby ile
ilgili ilk yorumum şatafatın beklentimin altında kalması, ve Luhrmann’ın bir
kez daha yönetmenlik başarısını, tam da bu boşa çıkan beklenti ile, kanıtlamış
olması.
Bazılarının
tanıştığını iddia ettiği, ama kimsenin ne bundan ne de hakkındaki
söylentilerden (O bir katil mi? Masum bir iş adamı mı? Bir savaş kahramanı mı
yoksa bir casus mu?) emin olamadığı, muhteşem bir adam Gatsby. Kimse Gatsby’nin
şatosunda haftalık düzenlenen ve abartının en uç noktasında ışıldayan partilere
davet edilmiyor ancak yine de herkes mutlaka orada bulunuyor. Yine kimse ne bütün bu
şatafatın kaynağını ne de gösterişin sebebini bilmiyor; ta ki Nick Carraway
isimli, zengin komşuları ve zengin
kuzeni ile karşılaştırıldığında oldukça ‘sıradan’ olan bir adam, Gatsby’nin
ilgisini çekene kadar. Hikaye ilerledikçe Carraway, istemeden (ama gönülsüzce değil) Gatsby’nin en
büyük sırlarına ortak oluyor ve kuzeni ile arasındaki zamansız aşk
hikayesinde önemli bir rol ediniyor.
Gatsby ilk
şaşırtmacasını yukarıdaki özetini yalanlamadan, ancak ‘çok daha fazlasını’
anlatarak yapıyor. Aslında çok daha fazlasını demek belki de yanlış olacak,
‘çok daha azını’ demek gerek. Zira sahne başı aksiyona sahip olmayan
süperkahraman filmlerinin en iyileri olmaları gibi, Muhteşem Gatsby de sırtını
o bakmaya doyamadığımız parti sahnelerine, markalara çoktan ilham olmuş
kostümlerine ya da hep kısık sesle ve kısacık duyduğumuz radyo
hiti müziklerine dayamıyor. Aksine söz konusu hikayenin anlatımında atılacak en iyi
adımı atıyor ve görselliğin ihtişamını hikayenin ben büyük teması olan zenginliğin kaçınılmaz görselleştirmesi yapıyor. Böylece filmin görselliği de üstümüze üstümüze gelen 3D yanılgısı gibi hikayeden birkaç metre yukarıda duran, birkaç numara büyük bir kılıf değil sembolik bir gösterimi oluyor. Üstelik bu gösterim ne aşırı, ne de gereksiz; ilgi uyandırıp gizem yaratmak üzere, tam yerinde: Çökecek mi Gatsby’nin şatosu üzerine? İşe yarayacak mı Gatsby’nin satın aldığı onlarca çiçek Daisy üzerinde? Daisy’nin kocasının evi mi daha güzel yoksa Gatsby’nin şatosu mu daha şatafatlı? Daisy yakışacak mı parti gösterilerinin merkezi olan havuza? Peki ya Carraway etkilenecek mi içki, para ve havaifişeklerden? Etkilenecekse (ki evet doğru cevap etkilenecek olacak), nasıl etkilenecek?
Kaderine Boyun Eğip, Kaderiyle Savaşan Adam Gatsby
Filmin yarısından hemen sonra yavaş yavaş cevaplayabilmeye başladığımız soru, hikayenin bel kemiği: Gatsby’nin amacı ne? Bu soruya ve yanında getirdiği Gatsby’nin geçmişi hakkındaki meraka cevap ise filmin asıl derdi, asıl hikayesi: Gatsby’i sığ bir karakter olmaktan kurtaran ve Carraway’e göre (Carraway'in anlatıcı olması sebepli filmin kendisine göre de) “muhteşem” yapan şey, Gatsby’nin saplantılı bir şekilde her şeyi doğru yapma çabası. Filmin sorunlu kısmını oluşturan şey ise buradaki doğrunun ise göreceli olabilecekken, fazlasıyla genel-geçer hale getirilmesi.
Filmin yarısından hemen sonra yavaş yavaş cevaplayabilmeye başladığımız soru, hikayenin bel kemiği: Gatsby’nin amacı ne? Bu soruya ve yanında getirdiği Gatsby’nin geçmişi hakkındaki meraka cevap ise filmin asıl derdi, asıl hikayesi: Gatsby’i sığ bir karakter olmaktan kurtaran ve Carraway’e göre (Carraway'in anlatıcı olması sebepli filmin kendisine göre de) “muhteşem” yapan şey, Gatsby’nin saplantılı bir şekilde her şeyi doğru yapma çabası. Filmin sorunlu kısmını oluşturan şey ise buradaki doğrunun ise göreceli olabilecekken, fazlasıyla genel-geçer hale getirilmesi.
Şöyle
açıklayayım: Büyük hayalleri ama küçük paraları olan Gatsby, varlıklı bir
ailenin kızı olan Daisy’e aşık oluyor. Sınıf farklılığına rağmen Daisy ile kaçmak, dönemin (ya da her
dönemin?) gayriresmi kurallarına göğsünü gerip aşkını savunmak ya da başka
herhangi bir çözüm bulmaktansa, ona yumruk sallayıp evden kovan ev sahibini
haklı bulurcasına, olay çıkarmadan ortadan kayboluyor. Dahası, kuralları aşağılamak yerine, oyunu kuralları ile oynamaya karar veriyor ve Daisy’nin
mektuplarına bile cevap vermeden önce, onun muhtemel talipleri kadar para kazanmaya
girişiyor Gatsby. Yıllar geçip amacına - Daisy’e - ulaşmasına ramak kala bile, böyle
yaparak ister istemez onayladığı kurallara bağlı kalıyor Gatsby: Daisy ile
kaçmak değil, onu ailesinden istemek, edepli bir ilişki yürütüp, saygın bir
evlilik yapmak istiyor. Böylece zengin zengin ile evlenir kuralı, bu kuralın
karnından yumrukladığı Gatsby’nin onamasıyla, tartışmalı olabilecekken genel-geçer bir kural haline geliyor. Yumruk yiyen, yumruğun altındaki yanağı için özür
diliyor.
Filmin daha ilk karesinden belli olan bir şekilde, Carraway, zaman zaman dahil olduğu zengin hayatına kendi deyimiyle "hem içeriden hem dışarıdan" baksa da, Gatsby hariç etrafındaki diğer herkes ve her şeyden şiddetle rahatsız oluyor. Öyle ki Carraway’in kişisel yorumları ve tercih ettiği başlık (Muhteşem Gatsby) Gatsby’i bir aziz mertebesine yerleştiriyor. Zenginlik içine doğan diğer herkes bencil ve acımasızken ve saygınlıklarını sahip oldukları para ile satın alıp, doğuştan gelen saygınlık iddiasında bulunurken, Gatsby aşkının peşinde koşan, tüm bu görgüsüzlüğe bir amaç için dahil olan masum bir sonradan - dolayısıyla masum - bir zengin haline geliyor. Bu tezdeki büyük sıkıntı ise, Carraway’in Gatsby’i vaftizi sırasında, Gatsby’nin en basit haliyle “bunca parayı nasıl olup da kazandığı” sorusunun arada kaynayıveriyor olması. Öyle ki kimse bir dakika durup Gatsby’nin nasıl bir yasadışı iş çevirdiği hakkında düşünmüyor, hatta düşünmeye yeltenenler kibir ile suçlanıyor. Ve böylece, hikaye bir Amerikan Rüyası doğrulaması haline geliyor - yeterince uğraşırsan, yöntemin önemini kaybeder, sen ise amacın ulaşabilirsin.
Zengin doğan kazanır kuralını karşı yakadan
gelip doğrulayan Gatsby, bu kuralı doğrulamakla kalmıyor bir de aksi bir durum karşısında kanının son damlasına kadar
savaşıyor. Tepede olmak için ne mübahsa yapıyor, mübah haline gelen suçların
suçlusu da kendisi değil, refahı şımarıkca ve acımasızca kullanan zengin sınıfı
oluyor.
Sonuç olarak
Muhteşem Gatsby, üst sınıfın rahat koltuğunda oturarak alt sınıfın kahramanı
oluyor. Geleceği kendi kurallarına göre yaratma savaşını vermek yerine, geçmişe
takılı kalıp, bir şekilde (bu ‘bir şekilde’lik önemli!) “bu şekilde doğmuştum
ben, aksi yalandır. Ben hep onlardan biri olmuşumdur, altın kaşığım en değerli
varlığımdır” yalanını savurarak da Muhteşem oluyor.
*Bu yazının orjinali www.karsikultur.com adresinde, 17 Mayıs 2013 tarihinde yayınlanmıştır.
*Bu yazının orjinali www.karsikultur.com adresinde, 17 Mayıs 2013 tarihinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder