19 Ağustos 2013 Pazartesi

Where The Wild Things Are


**Scroll down for English**


Ben daha küçücüğüm, bilir miyim yakınlığın zaman zaman acıttığını?
Ben daha küçücüğüm, ve yaşımdan bahsetmiyorum.
Nereden bilirim herkesi mutlu edemeyeceğimi?

Ben daha küçücüğüm, tüylü ve sıcak ve insan kokan ve terli olsa da, bir yığının ortasında yatmak isterim. Sıcaklıktan alırım nefesimi, yakınlıktan ısınırım.

Herkes sevemez mi beni? Ve herkes sevemez mi birbirini?
Ve kimse gitmese olmaz mı, kimse büyümese, kimse bizim yığınımız dışında konuşulanları merak etmese?

İsterseniz bir yığın içinde uyuruz yumak olup, isterseniz size narin ve güçlü bir kale inşa ederim: Sonra sonsuza kadar kendi gürültümüzü severiz, kendi gürültümüz yeter bize.
Gerçeğimiz masalımız olur.

Ben daha küçücüğüm, ne okumayı bilirim, ne dinlemeyi ne de konuşmayı. Ben bizi bilirim, seni, beni, bizi. Anlatmasanız olmaz mı bana, aile ne demek, arkadaşlık ne demek ve kardeşlik ve sevgililik? Anlatmasanız da, gelseniz oynasak? Nasıl olsa bir yığın da yaparım size, bir kale de inşa ederim. Sığarız her şekilde, hepsine, beraber olduğumuz sürece.

Ben daha küçücüğüm, olmaz mı kimse gitmese?



I am so little, so small in this world.
Yet the world is mine, 
And so it is to share.
Can't you not go? I got place for us:
So small I am and so big the world I have.

I live in this pile, a pile of human-breath. That's what I live on, what I feed on, and so on.
So can't you not go? I got love in this pile, a love to share and to live on.
Can't you not grow up? And please, please can't you not tell me how the world is, what does it mean to be family, to be friends and so on?

Can't you just not tell, and come and play with me?

Come and play with me, it's so much more fun.



Hiç yorum yok: